Tüketim, Mutluluğun Kalıcı Kaynağı Değil
"Yetersiz Korunma", Ekonomik ve Ruhsal Zorluklar Getirebilir!
İnsanların acıdan kaçmak ve mutluluğu bulmak üzere programlandığını belirten uzmanlar, günümüzde mutluluğun sıklıkla para sahibi olmak ve tüketmekle eşleştirildiğini ifade ediyor. Ancak para ve lüks tüketimin uzun vadede insanları mutlu etmeyeceğini dile getiren Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, "Tüketim alışkanlıklarımızı psikolojik, sosyal, kişisel ve ekonomik faktörler belirliyor" dedi.
Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, reklamlar ve markaların, insan zaaflarını kullanarak tüketimi artırmayı hedeflediklerine vurgu yaparak, sosyal prestij için yapılan gösterişli tüketimin, gerçek ihtiyaçların önüne geçmemesi gerektiğini kaydetti. Demir ayrıca, kontrolsüz tüketimin ekonomik zorlukların yanı sıra ruhsal bozukluklara da yol açabileceği konusunda uyardı.
Uzun Vadede Mutluluk, Tüketimle İlgili Değil!
Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, insanların acıdan kaçmak ve mutluluğu bulmak üzere programlandığını aktararak, "Mutluluk ise günümüzde ekonomik sistemler tarafından para sahibi olmak ve tüketmek ile eşleştirilmekte" dedi. Özellikle reklamların mutluluğu pazarlayan bir dille, ürünü aldığımızda mutlu olacağımız algısını yarattığına dikkat çeken Demir, "Ancak son dönemde çalışmalar bize belirli bir miktardan fazla paranın da mutluluk getirmediğini gösteriyor. O halde para ve beraberinde tüketim, insanları uzun vadede mutlu yapmaz" şeklinde konuştu.
Tüketim Alışkanlıkları: Zaaflar ve Sosyal Prestij Faktörleri
Tüketim alışkanlıklarını belirleyen faktörlerin başında psikolojik, sosyal, kişisel ve ekonomik etkenler geldiğini dile getiren Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, kişilik yapısının bu kararlarda etkili olduğunu belirtti. Duygularını dengeleyebilen kişiliklerin daha rasyonel tüketim kararları alırken, duygusal dengeyi sağlayamayan kişilerin dürtüsel alışverişe daha yatkın olduğunu ifade etti.
Demir, "İnsan zaafları olan bir varlık. Lüks tüketim alışkanlıklarının insanları mutlu ettiğine dair bir algı mevcut. Kapitalist sistem içinde tüketimin her pencereden teşvik edildiği günümüzde markalar özellikle sevgi, saygı, prestij gibi unsurları ön plana çıkararak satış yapmayı hedefliyor. Reklamlar ise bireylerin algılarını yöneterek, insanlarda reklamlardaki hayata ulaşmak ve o hayatı yaşamak isteği uyandırıyor. İnsanları zaaflarından etkileme amacı ön planda" dedi. Markaların, bir ürünün kişiyi özel, başarılı, mutlu kılacağı algısını yaratarak kişinin bunları ancak satın alabileceğini vurguladığını ekledi.
Kontrolsüz Tüketim: Ruhsal Bozukluk Riski ve Bağımlılık
Sosyal ve kültürel özelliklerin de tüketim alışkanlıklarının, kişinin ekonomik statüsünü yansıttığı yönünde olduğuna dikkat çeken Demir, "Kişiler özellikle belirli markalara sahip ürünler ile zengin hissetmekte, gösterişçi tarzda tüketim alışkanlığı ile bir statü elde ettiğini düşünmekteler. Buradaki motivasyon daha çok kişinin kendisini diğerlerine kabul ettirme, beğendirme isteği" dedi.
Ancak önemli olanın sosyal prestij değil, kişinin yaşamsal ihtiyaçları olduğunu hatırlatan Demir, "Kişiler tüketim alışkanlıklarını ihtiyaçları doğrultusunda değiştirmeli. Satın alacağımız şey bize sosyal statü mü getirecek, ihtiyacımız olduğu için mi alıyoruz noktasında rasyonel açıdan bakmamız gerekiyor" açıklamasını yaptı.
Çalışmaların lüks tüketim yerine küçük şeyler almanın daha fazla mutluluk getirdiği sonucuna ulaştığına işaret eden Demir, "Alışveriş anında kişilerin vitrin gezerken, tatil seçeneklerini planlarken mutluluk düzeylerinin arttığı da görülmüş. Markalar bu noktada nöropazarlama teknikleri kullanarak satışı oluşturmaya çalışmaktalar" dedi.
Bir ürün satın alma anında özellikle kredi kartları kullanılırken anlık düzeyde dopamin seviyesinde artış söz konusu olduğunu kaydeden Demir, "Ancak uzun vadede kişi tüketim alışkanlıklarının esiri olur ve ekonomisini yönetemez hale gelir. İşte bu noktada kişinin özgür hissetmeme durumu ortaya çıkar. Tüketim alışkanlıklarının kölesi olan insan bir süre sonra çeşitli ruhsal bozukluklar geliştirebilir. Alışveriş beynimizde dopamin salınımını arttırdığı için kontrolsüz bir şekilde bağımlılıkları tetikleyebilir" diyerek sözlerini tamamladı.
Gönderen: journal